Tekilliğin Şafağı
--
Başlığı Futurism isimli -ismiyle müsemma- gelecek hakkında bilimsel haberler yayınlayan sitenin, ‘Singularity’ yani Türkçe’ye tekillik olarak çevrilebilecek şu infografik içeriğinin başlığından aldım. Makul bir başlık oldu. Bu site; gelişmiş taşımacılık (mesela ‘hyperloop’), dünya ve enerji (mesela gelişmiş ülkelerin dünyanın en büyük güneş enerjisi depolama santrallerini inşa etme yarışı), yapay zeka, dünya dışı (exoworld-offworld), robotlar ve makineler, uç-bilim gibi gelecekçi konularla ilgileniyor.
Tekillik (Singularity), fizikte ve teknolojide farklı şekilde düşünülür ve ifade edilir. Aslen akraba gibidirler, benzer yönleri vardır. Stephen Hawking fizikteki tekillik için; “zaman-mekan bükülmesinin sonsuz bir zaman-mekan noktası” tanımını yapmıştır. Teknolojideki tekillik ise, teknolojinin çok hızlı (üssel hızlarda) gelişmesinden kaynaklanır. Yani teknolojiyi öyle hızlı geliştiriyoruz ki yakın zamanda kendimizden daha akıllı makineler geliştirmiş olacağız ve teknolojik gelişim hızı makinelerin tasarrufuna geçtiğinde sonsuz hızlara çıkacak. Çünkü makineler de kendilerinden daha akıllı makineler yapacaklar. Bu denkleme göre, makine insan zekasını geçerse gelecek öngörülemez yani sonsuz olur.
Ütopik ya da distopik gelebilir fakat insanlığın teknolojiyi ne kadar hızlı geliştirdiğine tüm insanlık şahit oluyor. Hatta diğer canlılar da şahit. Amerika’da drone kullanımı ve dronelardan beklenti giderek artıyor. Çok fazla projenin içeriğinde gökyüzünde binlerce drone uçuyor. Düşünün ki, bir gün gökyüzünde kuşlar kadar sayıda dronelar uçuyor olacak. Kuşlar droneların zararsız olduğunu anladıklarında adapte olacaklardır. Bu örnek soyut ya da bağdaştırılamaz gelebilir. Zaten insanlık olarak, dünyayı ve üzerindeki canlıları sözde etkiliyor olduğumuzu düşünüyoruz. Yani etkilediğimiz alanın içinde yaşadığımızdan ve değişime hızlıca uyum sağladığımızdan dünyaya ve hayvanlara etkimizi farkedemiyoruz.
Distopya demişken, net olarak tekillik distopyasından bahseden bir film var. Transendence. Filmi anlatıp spoiler vermek istemem fakat hikayede teknolojinin inanılmaz (sonsuz) boyutlarda geliştiği anlatılıyor. Öyle ki, havadaki moleküllerde bile insanlığın gelişimini başlattığı teknolojinin ayak izlerine rastlanıyor. Sonraysa kurtulmak için sinyali kapatıyoruz. Shut down da değil -çünkü hala elektrik var- daha fazlası; yok ediyoruz. Tek seferde bütün iletişim araçlarının trafiğini kesiyoruz. Kurtulmanın başka yolu kalmıyor çünkü. İzlemenizi tavsiye ederim.
Tekilliğin teorik kısmını anlatması güçtür. Birisine veya birilerine bir gün öyle bir an gelecek ki insanlığa ihtiyaç kalmayacak deyip bunun üzerine argümanlar kurarsanız boş gözlere maruz kalabilirsiniz. Ki kurulan argümanlar da savınızı kanıtlama amacıyla kurulduğundan sadece fiction olarak kalacaktır. Teoriyi kanıtlamaktan ziyade, dayandırıldığı noktaya eğilmek istiyorum. Bu dayandırılan nokta teknolojinin gelişim hızıdır. Çünkü anladığınız üzere teknoloji hiç var olmasaydı, bu teori kurgulanamazdı bile.
İnsanlar olarak geleceği göremiyoruz. Yalnızca tahmin edebiliyoruz. Olanlar üzerinden olabilecek şeyler hakkında öngörülerde bulunuyoruz. Böyle böyle her sene, hatta her ay daha az şeye şaşırıyoruz çünkü tahmin ediyoruz. Bu tahminler üzerine kurulu sinema zinciri var. Bu tahminler üzerine kurulu roman zinciri var. Mesela ‘Back to the Future’ filmindeki öngörüleri izleyip görün. İşte bu öngörüler hızımıza bağlı. Ne kadar hızlıyız? Nereye kadar ne sürede gidebiliriz? Bu sorulara cevap ararken teknoloji kendiliğinden gelişiyor.
“Matematik endüktif (tümevarımsal) bir bilimdir ve bu endüktif bilim sonsuz kümeler için geçerli. Bu sonsuzlukları endüktif bir şekilde kavrıyoruz ve kavradığımız zaman da o sonsuzluğu hissediyoruz. Sınırsızlığı… Ve bu bize mutluluk veriyor çünkü ölümü unutuyoruz… Herkes ölümsüz olduğunu hissettiği alanda çalışmak ister. Ben de matematikte kendimi ölümsüz hissettim.”
Bu sözler, Türk bilim adamı Cahit Arf’a ait. Kendisine 1959 yılında bir söyleşide “Makineler düşünebilir mi?” gibi bir soru sorulmuş. Kendisi bu soru için hesaplama konusunda makinelerin insan beynini aştığını; fakat filan müzik parçasını güzel bulup bulmadığı sorulduğunda makinenin cevap veremeyeceğini söylemiş. İşte öngörü tam olarak bu oluyor. Tabii öngörüler doğru olmak zorunda değil. Bu yüzden singularity distopyası teoride kalıyor. Lakin hesaplama konusunda görüşleri kabil olmuş olsa da, henüz bir makinenin bir müzik parçasını güzel bulup bulmayacağını bilmiyoruz. Bir de düşünün ki, Cahit Arf’ın yukarıdaki sözünde dediği gibi, bir makine de ölümsüz olduğunda mutluluk duyarsa? Bir makine de sonsuzlukları endüktif bir şekilde kavrarsa?
Öngörülerde bulunan bir başka kişi ise, Ray Kurzweil. Kendisi şu an Google’da mühendis. Tahminleri üzerine bir kaç kitabı bulunuyor. İlk kitabı ‘The Age of Intelligent Machines’ 1990 yılında basılmış. Bu kitapta bulunan öngörülerinin bir çoğu tahmininden evvel gerçekleştiği için kendisi geleceği tahmin etmek konusunda yetkin kabul ediliyor. 1990 yılında basılan kitabında; 21. yüzyılın başlarında, konuşmayı algılayan daktilo, sağırlar için konuşmayı bilgisayar metnine çeviren makineler, insanlar için araç kullanan ‘sibernetik’ şoförler, 2010 civarlarında ise wireless tahminlerinde bulunmuştur.
Gelecek ne kadar yakın?
Sadece Arttırılmış Gerçeklik teknolojisi, eğitimden iş hayatına, sağlıktan iletişime kadar bir çok alanı etkiliyor. Şu kısa videoya bakın. Gelecekte sınıflarda öğretmen yerine makine olacağı da Ray Kurzweil tahminlerinden biri. Dünyayı kitaptaki betimlerinin ötesinde direk gözlemlediğinizi düşünün. Muson yağmurlarını kavramak için onu direk izlediğinizi düşünün. Bütün bilim ve teknolojinin sadece ufak bir parçası olan arttırılmış gerçekliğin sadece eğitim alanındaki etkilerini hayal bile edemiyoruz.
Bundan 30 sene evvel kamyonla taşınan bellekleri şu an cüzdanınıza sokabiliyorsunuz üstelik kapasitesi binlerce kat fazla. Yüz yıldır uzaya gönderilen roketler artık uzayda patlayıp kaybolmuyor, geri getiriyoruz. Artık ışık yılları keşiflerimizi engellemiyor. İnsan DNA’sına veri kodlayabiliriz. En hızlı trenlerimizden daha hızlı seyahat edebiliriz. İnternet üzerinden koku gönderme üzerine çalışmalar yapılıyor. Tüm bu olanlar üssel olarak artıyor ve paralel ilerliyor. Bilgisayarlar gelişirken uzay araştırmaları da gelişiyor. Bilim kendi içinde kendinden besleniyor.
Peki nereye kadar gelişebileceğiz?
Gelecek ne kadar yakın?
____